27 Mayıs 2007 Pazar

İnsanlar büyüdükçe hayalleri küçülür mü?

Hayalin büyüğü küçüğü neye göre ölçülür?

Küçükken cennetin, Charlie'nin Çikolata Fabrikası gibi bir yer olduğunu hayal ederdim. Ağaçlarda çikolatalar, şekerlemeler yetişiyor ve mesela canım gazoz istese, elimde birdenbire bir şişe Elvan Gazozu bitiveriyor.

Aslında Elvan Gazozu o sıralar küçük bir hayaldi diye düşünebilirsiniz, çünkü her yerde bulunurdu ve ucuzdu. Ama ben para kazanmıyordum, asla bir şeyi tutturan, mızmız bir çocuk değildim ve bana ne istediğim sorulmaz, söylememin bir sakıncası olmadığından da tamamen emin olmazsam, kimseye Elvan içmenin beni ne kadar keyiflendirdiğini söyleyemezdim. Haliyle canım çeker çekmez, tüm bu protokol prosedürlerinden muaf biçimde gazozuma kavuşmak benim için büyük bir hayaldi.

Aynı şey "şimdi" nasıl bir hayaldir? Hani artık para kazanıyorum ve alım gücümü neredeyse hiç etkilemeyecek bir şişe gazozu, kimseye hesap vermeden rahatlıkla gidip alabiliyorum. Ama ortada daha büyük bir engel var... Artık Elvan Gazozu yok!

Hayalin büyüğü küçüğü, erişilebilirlik düzeyine göre belirleniyorsa, şu anda Elvan Gazozu benim için çok daha büyük bir hayal olmuyor mu?

Peki ben büyüdüm mü?

İnsan dönüşür. Önce kolu bacağı uzar, saçı tırnağı hep uzar, sonra bir gün ölen hücreler kendini yenileyemez hale gelir, derken metabolizma durmaya karar verir. Evet de, "büyümek" bunun neresine denir?

Beynimdeki hücre sayısı her geçen gün azalıyor, böylece büyüyor muyum?

Tamam, kafa karıştırmayacağım, bu sözün ne ifade etmeye çalıştığını ben de biliyorum. Yaşımız ilerledikçe tecrübe kazanır, feleğin çemberiyle fazla içli dışlı olur, artık sahip olamayacağımızı düşündüğümüz şeyleri istemekten vazgeçeriz... Bu mudur?

Bence söz bunu anlatmaya çalışsa da, görüş sadece karamsar bir rahata kaçış bahanesidir. Çünkü hayal etmek, bir adım ötesinde bu hayale erişmek için çaba harcamayı, gerekiyorsa eldeki bazı nitelik ve nicelikleri gözden çıkartmayı gerektirir diye düşünürüz. Hayalimize karşı sorumluluk duygusu geliştiririz ve başarısız olursak suçluluk duyarız. Tüm bunlardan yırtmanın en acısız yolunu da, kurduğumuz hayalden baştan vazgeçmekte buluruz.

Bir dileğe erişebilirliğimizi baştan önlediğimizde, düş kırıklığı faktörünü kontrol altına alabildiğimizi varsayar, bu tavrımıza da "olgunluk", "kanaatkarlık", "tevekkül" gibi onurlu isimler takarız. Kısacası kendimizi, yine kendi cesaretsizliğimizle kutsarız.

Peki düş kurmak açgözlülük müdür? Yoksa bu da bize öğretilen saçma kodlardan biri mi?

Beynimin içinde bir varsayım üretiyorum: "Keşke it gibi çalışmadan ve bunun için özgürlüklerimden fedakarlık etmeden mutlu bir hayat sürdürebilsem..."

Bu düşün imgelerini canlandırıyorum: Deniz gören güzel bir evim var. Mutfaktan demlediğim çayın huzurlu fokurtusunu işitiyorum. Hava güneşli ama bunaltmıyor. Kuş seslerini ve bahçedeki ıhlamur ağacının kokusunu algılıyorum. Hatta hazır elim değmişken, düşüme tatlı, müşfik, gözlerinin içi gülen bir adam da ekliyorum. Pencerenin önündeki masada kendi kendine bir şeyler tamir ediyor. Belki içeride uyuyan bir bebek bile var.

Şimdiden rahatladım... Böyle bir keyiften neden mahrum olayım? Sadece "düş kurma" eyleminin kime ne zararı dokunabilir ki?

Düşleri hırslara dönüştürüp kendimizi boş yere paralıyor ve düş kurmanın asıl güzelliğini kaçırıyoruz.

Neden rüya gördüğümüzde bunu gerçekleştiremiyoruz diye suçluluk duymayız? Aynı şey değil mi? Aynı şey olur mu canım... Rüyalarımızı seçmiyoruz ki, istem dışı görüyoruz. Hem onlar rüya, belli bir mantıkları bile yok. Bu yüzden hayal kurmak ve rüya görmek çok farklı şeyler...

E, iyi ya işte, düşlerimizi biz çiziyoruz. Daha güzel değil mi?

Çocukluğumdan beri hep düşünürüm;
"Anı diye adlandırdığım şeyleri gerçekten deneyimledim mi?"

Anıları düşlerden ayıran şey nedir? Şu an bilgisayar başında oturuyor, sigara içiyor, klavyenin tuşlarına basıyor ve "yahu bari biraz rüzgar esse, ne bu nem..." diye hayıflanıyorum. Yaklaşık iki saat sonra, bu anı yaşadığımdan nasıl emin olacağım? Teknik olarak sadece bunu yaşadığımı varsayacağım. Evet, interneti açıp, yazdıklarımı sayfama yüklediğimi görebilir, varsayımıma kendimce deliller bulabilirim. Ama yine de deneyimlediğim şu an, düşlediğim herhangi bir anla aynı algılama metodlarını içerecek ve her ikisi de yalnızca beynimin içindeki varsayımsal vizyonlara dönüşecekler.

Küçükken büyük hayaller kurmayız aslında, sadece daha özgürce hayal kurarız. Gerçeklik adını verdiğimiz bir dizi toplu ilüzyona paçayı kaptırmamış, kollektif bilincin kısıtlamalarıyla madur duruma düşmemiş haldeyken, masallara taş çıkartabilecek pek çok varsayım üretebiliriz. Üstelik, düşü düş gibi kurarız, ille gerçekleşmek zorunda olduğumuzu sandığımız bir dizi yaptırıma dönüştürmeyiz.

Haliyle büyünce hayallerimiz küçülmez, sınırlarımız daralır. Kendimizde sadece gerçekleşme olasılığı olduğuna inandığımız şeyleri düşlemeye hak bulur, ardından bunu bile zavallı benliklerimize çok görürüz.
"Ah şöyle piyangodan para çıksa da, işi gücü bırakıp bir tekne alsam ve dünya turu yapsam" deriz de, "Canım istediğinde yunus olsam da, okyanusları arşınlasam" demeyiz. Yunus olmak büyük gelir bize... Teknik olarak tekneler yunuslardan büyüktür gerçi, bu hayal ölçüsü birimi neye göre belirleniyor hala çözebilmiş değilim, ama yetişkin olduğumuzda, "hayal kurma" eylemine fazla haksızlık etmeye başladığımızdan eminim.

Kaçırılmaması gereken bir başka unsur da, düşlerin son derece kişisel olduğudur. Sosyal hayatta gerçekleştirdiğimiz takdirde başımıza türlü belalar açacak pek çok şeyi düşlerimizde yaşatmamız mümkündür. Bunlar bizim küçük sırlarımız olarak, sadece kendimize sakladığımız bir hazine sandığına dönüşebilirler.

Yeniden vurgulamak istiyorum; hayal kurmak, gerçekleştirme hırsı geliştirmediğimiz sürece, bizim gizli bahçelerimizdir. Kimseye hiçbir hesap vermek zorunda olmadan kendi dünyamızı yarattığımız o yaramazlık dolu, mutlu bahçeler... Düş, düş olarak yeterince özgür yaşanabildiğinde, gerçekleşmemesi bizi hüsrana uğratmaz.

Çocukken uçtuğumu hayal ettikten sonra, yetişkinlerin yarattığı ortak gerçeklik sahasına döndüğümde, neden uçamıyorum diye hırs yapmaz, derin bir üzüntü duymaz ya da isyanla kendimi duvardan duvara vurmazdım. Ama büyüdüğümüzde hayal ettiğimiz şeyler her ne kadar bize gerçekleşmeleri olası da görünse, peşleri sıra derin bir tatminsizlik duygusu getirirler. Bu tuzağı kendimiz yaratırız. Hayal kurmayı plan yapmakla karıştırır, sonra bu anlamsız eylemle düşlerimizi cezalandırırız.

Oysa zihnimde her şeyi yapabilirim. Bacaklarımı uzatabilir, çok pahalı giysilerle çamurlarda yuvarlanabilir, canım istediğinde görünmez olabilir, haftasonumu birkaç galaksi ötede geçirebilir, sokak ortasında sevişebilir, bulutların üzerinde uyuyabilirim. Bedenim, öldürmekte olduğumuz gezegenin bu kısır kurallarıyla zaptedilmiş olsa da, düşüncem tüm gerçekliği dilediği gibi bükebilir ve kendime bambaşka kuralları olan türlü gerçeklikler yaratabilirim. Üstelik bunun için gözlerimi yummama bile gerek yok, sadece varsayabilir ve bu varsayımın keyfini çıkartabilirim.

Ya da yoğun bir iş günü, telefon trafiğine boğulmuş, tek ayak üstünde türlü taklalar atarken, sadece iki üç saniyeliğine evimde, küvetimde olduğumu, içeriden en sevdiğim şarkının melodisini işittiğimi, şarabımı yudumladığımı düşleyebilir, kendimi biraz olsun rahatlatabilirim.

Düş kurmak en basit anlamıyla, yaşamsal kaygıları belli bir süre tatile çıkartmaktır ve düşlerin boyu değil işlevi önemlidir. Tüm bunlardan sonra kişisel tatilinizde nereye gideceğinizi seçmek ise tamamen sizin seçiminizdir.

Mutlu hayaller...

2 yorum:

karpuzkabugu dedi ki...

sayende artık düşlerimi dizginlemiyeceğim sanırım:)
çok güzel bir yazı,tebrikler.

Adsız dedi ki...

İnsanlar büyüdükçe hayalleri küçülür mü?
Hayallerimiz bizimle büyür...
İnsan küçükken hayalleri ne kadar büyük ise , büyüdüğündede hayalleri daha çok büyümektedir.
Kimse aksini iddia etmesin ve yanıltmasın kendisini. Küçükken çikolata almak, güzel oyuncaklara sahip olmak
ve bunun gibi şimdi cebimizde bozuk para olupta almadığımız bir çok hayali kurardık. Çünki çocuktuk ve para kazanmıyorduk;
Annemiz babamız okul harçlığı verdiğinde yada bayramlarda el öptüğümüzde biriktirdiğimiz paralarla yada 2 ağlayıp zırladıgımızda bir çok hayalimize kavuşuyorduk.
Bize göre büyük hayallerdi. Kavuşunca mutlu oluyorduk.

Orta yaşlara geldiğimizde hayallerimiz biraz daha büyümeye başlamıştır, kiminin üniversiteyi kazanma hayali. Kiminin para kazanmak için çalışmaya başlamak istemesi gibi...
Kimse çocukken lüks arabaları yada evlenip yuva kurmayı hayal etmiyordur heralde. Orta yaşlar ilerledikçe Hayallerimiz yine büyümeye devam etmektedir. Kimimiz doktor olmayı kimimiz mühendis olmayı kimimiz öğretmen vsvs.
Bunlarada gayret gösterince kavuşuyor insan.
Gerçek hayaller insan kendi ayakları üzerinde durmaya başladığı zaman başlamıştır. Dahada büyümüştür çünki insan artık çoğu zaman kavuşamıyacağı şeyleri bile hayal etmeye başlamıştır.
Asgari ücret maaşla Son model bir araba almayı yada lüks bir villada yaşamayı veya En güzel makamda düğün yapmayı vsvs.

Allah büyük tabi birine piyango çıkar sahip olur...Piyango çıkmayanda o büyük hayallerle yaşlanır gider.

Gelelim Hayallerin en büyüğüne:) Hani her işin başı sağlık deriz. Mutlaka duymuşuzdur etrafımızdaki yaşlılardan; Senin yaşında olsaydımda milyarlarca borcum olsaydı diye.
İşte hiçbir zaman kavuşamıyacağımız bir hayal size :) Yada yaşlılıktan eli ayağı tutmayan veya tek böbreği bile çalışmayıp makinalarla yaşamını sürdüren insanların Sağlığını geri istemesi gibi müthiş büyüklükteki hayaller.
Veya Hayatı boyunca herşeye istediği sahip olmuş ne para ne mal-mülk ama hep bir acısı olan veya huzuru bulamamış ve fani şeylerle yaşamını ot gibi sürdüren insanın huzur bulma hayali.

Diyeceğim şu ki küçükken toz pembe hayallere büyüyünce kavuştuğumuz için hayallerimizin büyüdükçe küçüldüğünü sanmıyalım.
İnsan fani şeylerin değil hakikate kavuşmanın ve Cennetin hayalleriyle yaşamalı. Ve de Mutlu, huzurlu , sağlık dolu bir yaşam hayali kurmalı.
Hayallerinize kavuşmanız dileğiyle...Sevgiler "Ümit TAYLAN"